MERYEM OĞLU MESİH (Hazret-i Îsâ),
ANCAK BİR PEYGAMBERDİR
Hıristiyanlıktaki peygamberlik inancına baktığımızda!..
İlâhî bir mucize olarak babasız dünyaya gelen Hazret-i Îsâ'ya Allah'ın oğlu
diyen ve O'nu ilâhlaştırıp Allah'a ortak koşan Hıristiyanlar, Hazret-i Îsâ'nın
peygamberliğine inanmamakta ve O'nu peygamber olarak kabul etmemektedirler.
Çünkü bir peygamber ilâh olamayacağı gibi, gerçek ilâh da peygamber (yani
elçi) olamaz.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Meryem oğlu Mesih (Hazret-i Îsâ), ancak bir peygamberdir. O'ndan önce nice
peygamberler gelip geçti. Annesi de sıddıkadır. Her ikisi de yemek yerlerdi." (Mâide,
75)
Hazret-i Îsâ'yı ve annesi Hazret-i Meryem'i ilâhlaştıranlara yüce Allah şöyle
buyurdu:
"Hazret-i Îsâ, ancak bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelip
geçti. Peygamberlerden her birinin farklı özellikleri ve farklı mucizeleri
olduğu gibi, Hazret-i Îsâ da ilâhî bir mucize olarak, babasız dünyaya geldi.
Annesi Meryem de, Allah yolunda gerçek sadıklardan (doğrulardan) dır. Ancak,
ilâh olmayıp insan oldukları için, ikisi de yemek yerlerdi." Diğer canlılar gibi
dünyadaki yaşam koşullarına bağımlı oldukları için,
Havayı soluyan, suyu içen, çeşitli gıdaları yiyen, bunları iç organlarında
sindirdikten sonra, kalın bağırsağında biriken artıkları gidip tuvalete boşaltan
ve eli ile edep yerlerini temizleyen kişi,
İlâh ya da Allah'ın oğlu olur mu?
Hazret-i Meryem'in döl yatağında yatan ve sonra mahrem yerlerinden geçip,
dünyaya gelen kişi,
İlâh ya da Allah'ın oğlu olur mu?
Hangi akıl, hangi mantık, hangi sağ duyu bu saçmalığı kabul eder ve hangi
vicdan bu sapıklığı onaylar? Hazret-i Îsâ'nın dünyaya babasız gelişine
baktığımızda!
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Kesinlikle Allah katında Îsâ'nın örneği, Âdem'in örneği gibidir. O'nu (Âdem'i)
topraktan yarattı. Sonra O'na 'ol' dedi (ruh verdi) O da (insan) oluverdi." (Âl-i
İmrân, 59)
Babasız dünyaya gelen Hazret-i Îsâ'ya Allah'ın oğlu diyen ve O'nu
ilâhlaştırıp Allah'a ortak koşanlara, yüce Allah Hazret-i Âdem'in yaratılışını
örnek veriyor. O'nu (Âdem'in bedenini) topraktan yarattı. Sonra O'na ol dedi
(ruh verdi) ve O da hemen canlı bir insan oluverdi. Yüce Allah'ın madde
âlemindeki canlılar için koymuş olduğu üreme kanunlarına bütün canlılar uyma
zorunluluğunda olmakla birlikte, Yüce Allah kendi koymuş olduğu kanunlara uyma
zorunluluğunda değil ki!..
Dilediği varlıkları, dilediği an farklı yöntemlerle yaratır. Hazret-i Îsâ'yı
farklı bir yöntemle babasız yaratan yüce Allah, Hazret-i Âdem'i de daha farklı
bir yöntemle, hem annesiz hem de babasız yarattı. İlk insan olan ve annesiz,
babasız yaratılan Hazret-i Âdem'e tek bir kişi Allah'ın oğlu ya da İlâh diye
tapınmadığı ve yüce Allah'a ortak koşmadığı halde, Hazret-i Îsâ'ya Allah'ın oğlu
diyen ve O'nu ilâhlaştırıp yüce Allah'a ortak koşanlar, gerçekten apaçık bir
sapıklığın içindedirler.
Ve yüce Allah şöyle buyuruyor:
"And olsun ki, Allah üç'ün (üç ilâh'ın) üçüncüsüdür diyenler kâfir oldu.
Gerçek şu ki, bir tek ilâh (olan Allah)'tan başka ilâh yoktur." (Mâide, 73)
Hazret-i Îsâ gibi ulûl azim bir peygamberi ve Rûhu'l-kudüs (kutsal ruh) gibi
mukarreb bir meleği ilâhlaştırıp Allah'a ortak koşanlar, müşrik oldukları için
Allah katında kâfir sayılmışlardır.
Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'e gelince!..
30 yaşında peygamber olan ve 33 yaşında göğe kaldırılan Hazret-i Îsâ'ya, 3
yıllık peygamberlik döneminde, çok az sayıda kişi iman etmişti. Hazret-i Îsâ'nın
göğe kaldırılışından sonra etrafa dağılan havâriler, Yahudîler'in ve Romalıların
ağır baskısından dolayı, o dönemde hak din olan Hıristiyanlığı gizlice yaymaya
çalışıyorlardı.
İnsanları gizlice Hıristiyanlığa davet eden havariler, İncil'den bölümler
okuyor, bunların yorumunu yapıyor, Hazret-i Îsâ'nın sözlerinden, yaşantılarından
örnekler veriyorlardı. Ayrıca kendileri de bazı öğütlerde bulunuyorlardı.
Hıristiyanlığı kabul edenlerden bazıları, havarilerden dinlediklerini, yani
İncil'den okunan bölümleri, bunların yorumlarını, Hazret-i Îsâ'nın söz ve
yaşantılarından örnekleri ve havarilerin öğütlerini karmaşık bir şekilde yazmaya
ve yazdıkları bu kitaplara İncil adını vermeye başladılar.
Sonradan gelenler, kulaktan duyma her çeşit hurafe ve efsaneleri de bunlara
ilave edince, birbirinden farklı ve çelişkili yüzlerce kitap (İncil) ortaya
çıktı ve kitap kargaşası başladı.
Miladî 323 yılında Roma İmparatoru Konstantin'in Hıristiyanlığı kabul etmesi
ile Hıristiyanların üzerindeki devlet baskısı kalktı ve Hıristiyanlık Roma
Devleti'nin resmî dinî oldu ama, Kitap kargaşası ve ondan kaynaklanan inanç ve
ibadet kargaşası devam ediyordu. Kitap kargaşasına bir çözüm arayan Konstantin,
milâdî 325 yılında, yani Hazret-i Îsâ'nın göğe kaldırılışından 292 yıl sonra,
İznik'te papazlar kurulunu topladı ve onlara, yüzlerce İncil'in arasından birini
gerçek İncil olarak seçmelerini emretti. Hıristiyanlığı kabul ettiği dönemdeki
karmaşık koşullar nedeni ile Hıristiyanlığın öz kaynağına inemeyen ve hak
dinlerdeki ortak temel ilkeleri bilmeyen Konstantin, Kıyamete kadar devam edecek
bir yanlışı başlattı ve ilâhî vahye dayanan bir görevi, sıradan birer insan olan
papazlara verdi.
Peki, papazlar kurulu ne yaptı?
Ya da ne yapabilirlerdi ki!..
Peygamber değillerdi ki, gelen vahye göre hareket edip gerçek İncil şu ya da
bunların içinde gerçek İncil yok diye kesin karar verebilsinler!
Önlerinde gerçek İncil yoktu ki, aynısını ya da ona en yakın olanını tercih
etsinler!
Papazların işi gerçekten zordu. Ancak büyük Konstantin denilen koskoca Roma
imparatoru emir vermişti. Papazların tek seçeneği vardı. Duygusal yaklaşımla
hareket edip İncillerden birini seçmek ve sonra, gerçek İncil bu diye ilan etmek.
Tek İncil üzerinde anlaşma sağlayamadılar ama, içlerinden Matta, Luka, Markos ve
Yuhanna'ya ait olduğu iddia edilen dört İncil'i, Gerçek İnciller diye ilan
ettiler. İznik'te toplanan papazlar kurulu işin içinden sıyrılmıştı ama bu
kurulda bulunmayan papazlar ve Hıristiyan kamu vicdanı tatmin olamamıştı ve
kitap kargaşası devam ediyordu. Hıristiyan kamu vicdanının tatmin olmaması
üzerine, 364 yılında Laodiese'de ve 387 yılında Kartaca'da toplanan kurullarda,
bu işe bir çözüm arandı ve İncil'ler üzerinde değişiklikler yapıldı, yine
başarılı olunamadı.
Artık iş çığırından çıkmış ve papazlar yetkilerini aşmışlardı. Peygamberlerin
bile ilâhî kitaplar üzerinde en küçük bir değişiklik yapmaya yetkileri olmadığı
halde, İncil adı verilen kitaplar, papazların oyuncağı olmuştu.
Sonra, İstanbul'da, İzmir'de, Aydın'da, Efes'te ve Kadıköy'de toplanan
kurullarda da İncil'ler üzerinde değişiklikler yapıldı, kesin bir çözüm arandı,
tabii ki başarılı olunamadı, olunamayacak ve Konstantin'in başlattığı bir yanlış
Kıyamet'e kadar devam edecek!...
Atalarımız, "zararın neresinden dönülürse, kârdır" demişler.
Bugünkü Hıristiyan dünyasına baktığımızda, onların manevî zarardan dönme
niyetinde olmadıklarını görüyoruz!
1947 yılında Kudüs yakınlarındaki bir mağarada o yörede hayvanlarını
otlatmakta olan çobanlar tarafından, bir küp içinde el yazması İncil bulunmuştu.
Hıristiyan dünyasına bomba gibi düşen bu haber, bütün gazeteler tarafından, hem
de sür manşetten, "Gerçek İncil bulundu" diye kamuoyuna duyurulmuş ve haftalarca
Hıristiyan dünyasının gündeminde kalmıştı.
Dünya Kiliseler Birliği derhal bunu incelemeye aldı ve sonra. Evet sonra
birden sır oldu ve karanlığa büründü.
Neden mi?
Çünkü Hıristiyan dünyasının ve özellikle kiliselerin gerçek İncil'e uyum
sağlamaları ve ilâhî emirler doğrultusunda yaşamaları çok zordu. Özellikle son
peygamberle ilgili ilâhî emirler onları ürküttü. Yalan da olsa, yanlış da olsa
papazların düzenlediği İncil'leri, gerçek İncil'e tercih ettiler ve manevî
zarardan geri dönemediler.
İşin en ilginç ve çarpıcı yönü ise!..
Kendi iç sorunlarını çözüme kavuşturamayan ve ellerindeki İncil'lerin
gerçekten ilâhî kitaplar olduğunu vicdanen kabullenemeyen Hıristiyanlar, Ne
yazık ki kurdukları gizli misyoner teşkilatları ile, ellerindeki bozuk ve
uydurma İncil'leri İslâm ülkelerine ihraç etmeye ve müslümanları
Hıristiyanlaştırmaya çalışıyorlar. Gülünç ama, gerçek. Atalarımız ne güzel
demişler; "Kendisi muhtâc-ı himmet, nerde kaldı gayre himmet".
Hıristiyanlara samimi bir uyarım!
Gerçek olduğuna inanamadığınız İncil'lerin baskısı ile uğraşacağınıza ve
onları İslâm ülkelerinde gizlice pazarlayacağınıza...
Gelin, ilm-i Arapça'yı çok iyi bilen kişilerin ve bilim adamlarınızın
katılımı ile bir komisyon oluşturun ve bu komisyonda, son ilâhî kitap olan
Kur'ân'ı (meal ve çevirilerinden değil) aslından inceleyin!...
Kur'ân'ın, gerçekten ilâhî kitap olduğunu görecek, her aradığınızı onda
bulacak ve ruhsal açıdan tatmin olup, inşâAllah iman edeceksiniz...
Sakın ha! Putçulukta inatla direnen müşrikler gibi, "biz babalarımızı bu
yolda bulduk, onların izinden gideriz" demeyin!
Çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Ya babaları bir şey bilmiyor ve yanlış yolda iseler!" (Mâide, 104)
Evet, ya babalarınız bir şey bilmiyor ve yanlış yolda ise?
Modern fiziğin kurucusu İtalyan bilim adamı Galileo'yu, dünyanın döndüğünü
söylediği için aforoz edip zindana attıran papa ve papazlarınız da bir şey
bilmiyor ve yanlış yolda iseler!...