Peygamber eşleri
Allah Resulü (sav) da bir insandı. Zamanı geldiğinde o da her insan gibi evlendi, çoluk çocuğa kavuştu. Peygamber Efendimizin eşleri hakkında bilgi vermeden önce Kuran'da, Allah Resulünün mübarek eşleri vesilesiyle inen ve bazı tespitlerde bulunan ayetleri görmekte fayda vardır.
Onlar Müminlerin anneleridir
Allah Teâlâ, onları Peygamber eşi olma bahtiyarlığının yanı sıra daha başka bir sıfatla vasıflandırdı ki, bu paye, tüm kadınları kıskandıracak bir güzelliktedir. Rabbimiz, onları müminlerin anneleri olarak nitelendirmektedir: "Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, müminlerin anneleridir." [Ahzap 33/6] Bir mümin annesine nasıl saygı gösterirse, peygamber eşlerine de aynı saygıyı hatta daha fazlasını gösterecektir. Vefat etmiş annesine nasıl dualar ediyor ve onu hayırla yâd ediyorsa, peygamber eşlerini de hayır dualarla anacaktır.
Peygamber eşleriyle evlenilmez
Allah'ın getirdiği bir hüküm de budur. Hiçbir Müslüman, peygamberimizin vefatından sonra eşlerinden herhangi birisiyle, evlenemezdi. Bir kişi nasıl ki annesiyle evlenemezse, bu da böyleydi. "Sizin Allah Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır." [Ahzap 33/53]
Hz. Peygamber'in ilginç tepkisi: Tahrim
Allah Resulü (sav)'ın eşleriyle olan bir ilginç olay da tahrim meselesidir. Balı çok seven Allah Resulüne, Zeynep bin Cahş'ın yanında iken, bal şerbeti ikram edilir. Bu ikram dolayısıyla biraz fazla kalır. Bu da Hz. Aişe ile Hz. Hafsa'nın dikkatini çeker ve kıskanırlar. Hemen diğer eşleriyle de görüşerek söz birliği eder, Efendimize, ağzının kötü koktuğunu söylerler. Her bir eşi, sanki birbirinden habersizmiş gibi, peygamberimizin 'meğafir' koktuğunu söyleyince, O da bir daha bal şerbeti içmemeye yemin eder. Allah Resulü helal olan bir şeyi kendine haram kılınca Tahrim suresinin ilk ayetleri iner. Böylece hem eşlerinin oyunu ortaya çıkmış olur, hem de helal olan bir şeyi haram kılmanın mümkün olmayacağı belirtilmiş olur: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun? Allah çok esirgeyen, bağışlayandır. Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmanızı size meşru kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah'tır. O bilendir, hikmet sahibidir." [Tahrim 66/1-2]
İ'la ve tahyir: Yemin ve tercih
Medine'de İslam Devletinin kurulması, Müslümanların ticaret ve ziraatta iyi bir noktaya gelmeleri ve elde edilen ganimetlerin de etkisiyle, yaşam standartlarında bir yükselme oldu. Gelir artınca haliyle yaşam tarzında da bir değişme, gelişme oluyordu.
Müslümanlar yeme-içme-giyim gibi noktalarda zenginliklerinin yansımasını üzerlerinde ve evlerinde gösterirken, Allah Resulünün evinde bunların esintisi bile yoktu. Öyle ki, bazen aylarca sıcak yemek pişmediği oluyor, iki öğün yemek yendiğine bile her zaman rastlanmıyordu. Eşler ikinci bir elbiseye bile sahip değildi.
Peygamber eşleri de olsa, onlar da insandı, kadındı. Dünyevi lezzetlerden tatmak istiyorlardı. Bu sebeple her biri farklı zamanlarda ziynet eşyaları, daha fazla dünyalık, yiyecek, giyecek, lüks ve konfor istiyordu. Allah Resulü istese bunların en alasına sahip olabilirdi. Ancak O, asla böyle bir hayatı tercih etmiyordu. Lüks ve şatafatlı bir hayatı kesinlikle benimsemiyor, mütevazı bir kul ve peygamber olarak yaşamayı arzu ediyordu.
Ve Müslümanların fakirlerinin yaşam standardının üstünde bir hayatı sürdürmeyi kabul etmiyordu. "Kölenin yediği yerim, kölenin oturduğu gibi otururum. Çünkü ben de bir kul (Allah'ın kölesin)den başka bir şey değilim." [Buhari]
Hanımlarının dünyevî isteklerinden fazlasıyla üzülen ve bunalan Peygamber Efendimiz, onlara bir ay boyunca yaklaşmamaya niyet etti ve ayrı bir odada kalmaya başladı. Bu durumdan haberdar olan bazı Müslümanlar, peygamberimizin eşlerini boşadığını bile zannetmişti.
Rabbimizin duruma açıklık getiren ve peygamber eşlerini bir tercihte bulunmalarını isteyen ayetler geldi: "Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: eğer dünya malını ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır. Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu Allah'a göre kolaydır." [Ahzap 33/28-30]
Allah'ın emri, tahyir (iki şıktan birini seçme) önerisi gayet açıktı. Resulullah'ın eşleri ya refahı, dünya ziynet ve nimetlerini ya da Allah'ı, Peygamber'i ve Ahiret yurdunu seçeceklerdi. Bu ayetler inince Allah Resulü Hz. Aişe'den başlayarak ziyaret etti, ayetleri okudu ve tercihlerini sordu. Hepsi de kesin bir kararlılık ve samimiyetle, isteklerinden duydukları pişmanlığı dile getirerek, Allah ve Resulünü tercih ettiler. Tabi ki kendileri kazandılar.
Mübarek eşleri
Hz. Hatice (ra)
Hz. Muhammed (sav)'in ilk eşidir. Hz. Hatice kırk yaşlarında, Peygamber Efendimizle evlendiğinde, daha önce iki evlilik yapmış ve üç çocuk dünyaya getirmişti. Kendisiyle evlenmek isteyen pek çok kişi vardı ama nedense kimseyi kabul etmiyordu. İffetli bir kadın olduğundan, 'tahire' diye de isimlendirilmişti. Genç Muhammed'le ticaret yoluyla tanışmış, ondan ve ticaretinden çok memnun kalmıştı. Devreye bazı kimselerin girmesi ve iki tarafın da onayıyla evlilik gerçekleşti.
Hz. Muhammed ile yirmi beş yıl birlikte oldular. Bir gün bile olsa Efendimizi incitmedi. Tabi ki Efendimiz de O'nu hiç incitmedi. Onunla evliyken de bir başkasıyla evlenmedi.
Hz. Hatice İslam davasına çok büyük hizmetlerde bulundu ve İslam kadınlarının en değerlisi oldu.
İlk inanan ve namazı Efendimiz'in arkasında ilk kılan O oldu. Ve ilk günden vefat edinceye kadar, Allah Resulüne hep destek oldu. O'nun bu desteği, bütün mümin hanımlara örnek oldu. Allah Resulü (sav), O'nu vefatından sonra da hep hayırla andı. Kurban kestiğinde, onun adına fakirlere tasaddukta bulundu. Hz. Aişe'nin, en çok kıskandığı kişiydi. Bir gün Resulullah'ın evine, Hz. Hatice'nin kız kardeşi Hâle gelmişti. Onun sesini duyan Efendimiz (as) çok heyecanlanmış ve duygulanmıştı. Çünkü sesi ablasının sesine çok benziyordu.
Peygamberimizin yedi çocuğundan altısının annesidir. Ve soyu, en küçük kızı Hz. Fatıma'dan devam etmiştir. Hicretten 3 yıl kadar önce vefat ettiğinde 65 yaşındaydı.
Allah ondan razı olsun.
Hz. Sevde (ra)
Sevde binti Zem'a daha önce Sekran bin Amr ile evliydi. Kendisinin de etkisiyle kocası Müslüman olmuş, yakınlarının baskı ve eziyetleri sonucu hanımıyla birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. Ancak 2. Habeşistan hicreti dönüşünde kocası vefat etti. Ve Sevde yalnız ve korumasız kaldı. Yakınları, ona da, Müslüman olması hasebiyle rahatsızlık vermeye başladı.
Bu sırada Hz. Hatice vefat etmişti. Peygamber Efendimiz, iki gerekçeyle Sevde ile evlenmeyi düşündü: Birincisi yukarıda da belirttiğimiz gibi, O'nun yalnız ve korumasız kalmasıydı.
İkinci sebep ise, Peygamberimizin küçük çocuklarının bakıma muhtaç olmasıydı. Yani bir anneye ihtiyaç vardı.
Allah Resulü dilese çok genç birini de alabilirdi. Ama 55 yaşlarında olmasına rağmen onunla evlendi ve çocuklarının ikinci annesi oldu. Peygamberimizin ikinci eşi olup, H.19 veya 22 yılında vefat etti.
Boylu poslu, çömert, teslimiyet ve itaat ehliydi. Hz. Ömer bir gün O'na bir kese gönderir. Kendisi içinde ne olduğunu sorar, para olduğunu öğrenince hiç dokunmadan fakirlere dağıtılmasını emreder. Buhari'de rivayet ettiği beş hadisi vardır. Allah ondan razı olsun.
Hz. Aişe (ra) Hz. Ebubekir'in kızıdır. Peygamberimiz (sav)'ın bakire olarak evlendiği tek eşidir. Hz. Hatice'nin vefatından sonra onu istedi. O sırada, Hz. Aişe'yi bir başkası da istemiş ve Ebubekir (ra) diğer teklifi reddedeceğini düşünürken, kendileri vazgeçtiklerini ifade ettiler. Ve Hz. Ebubekir memnuniyetle kızını Allah Resulüne vermeyi kabul etti.
Hz. Aişe'nin 7 yaşında nişanlanıp 9 yaşında evlendiği kesinlikle doğru değildir. O; 15 yaşında istenmiş, nişanlanmış ve 18 yaşında da Medine'de evlenmiştir. Hicret esnasında ablası Esma 27 yaşındaydı ve Aişe ile ablası arasında da 10 yıl vardı. Hicretten takriben bir yıl sonra evlilik gerçekleştiğine göre, o zaman Hz. Aişe 18 yaşında olmaktadır.
Hz. Hatice'den sonra Peygamberimizin en çok sevdiği eşidir. Kendisine yöneltilen bir soru üzerine, kadınlardan en çok Aişe'yi erkeklerden de Ebubekir'i sevdiğini ifade etmiştir. Cebrail de Aişe'ye bazen selam getiriyor, vahiy de sadece eşlerinden Aişe ile beraber olduğunda geliyordu.
Hz. Aişe çok zekiydi. Ve gençliğinden itibaren, Efendimizin eğitiminden geçti, O'nun tüm özel hallerine de vakıf oldu. Peygamberimizle olan görüşmelerinde derinlikli sorular soruyor, ele alınan meselenin her yönüyle anlatılabilmesi için uzun münakaşalar yapıyordu.
Hz. Hafsa (ra)
Hz. Ömer'in kızıdır. Daha önce Huneys bin Huzafe ile evliydi. Kocası da Müslüman olmuş, beraber Medine'ye hicret etmişlerdi. Bedir savaşında aldığı yarayla daha sonra vefat etmişti.
22 yaşında dul kalan kızı Hafsa'yı evlendirmek için Hz. Ömer, önce o sıralarda hanımı Rukiye'yi kaybetmiş olan Hz. Osman'a başvurur. Ama Hz. Osman teklifi kabul etmedi. Ömer (ra) biraz kızdıysa da belli etmedi. Sonra Ebubekir (ra)'in yanına giderek O'na kızını teklif etti, fakat o da sıcak bakmadı. Bu duruma Hz. Ömer çok kızdı, üzüldü. Doğruca Peygamber Efendimizin yanına giderek durumu ona açtı. Allah resulü, Ömer'i dinledikten sonra, teskin etti ve kendisinden Hafsa'yı istedi. Ve evlendiler. Daha sonra Ebubekir, Hz. Ömer'le karşılaştığında, ona şunları söyledi: "Ben Allah Resulünün Hafsa ile evlenme sırrını bildiğim için sana hayır dedim. Hz. Ömer'in zaten kırgınlığı geçmişti ama bu açıklama O'nu daha da memnun etti." Hz. Hafsa okuma yazma bilen kadınlardandı. Ev içerisinde, Hz. Aişe'yle birlikte hareket ediyordu. Kendilerini biraz farklı, öncü gibi hissediyorlardı. Çünkü hem kültürlü zeki insanlardı hem de babaları, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer Allah Resulünün en yakın iki ismiydi. Hz. Hafsa, Allah Resulü (sav)'dan pek çok hadis rivayet etmiştir. Her konuda titiz olan Hz. Ömer'in, vefat ederken, Hz. Ebubekir devrinde bir araya getirilen Kur'an-ı Kerim'in tek nüshasını, kızı Hafsa'ya emanet bırakması hayli ilginçtir. Yine Hz. Ömer, hilafeti devrinde, kadınlarla ilgili hukukî meseleleri kızı Hafsa'yla istişare ettiği bilinmektedir.
Vefatından önce vasiyetini yenileten Hafsa (ra) bazı arazilerini vakfetmişti. Vefat tarihi ile ilgili üç rivayet (H. 27.41.45) vardır. Cenazesi çok kalabalık olmuştu. Allah razı olsun.
Ümmü Seleme (ra)
Mazum kabilesinden olup, Halid bin Velid'in akrabasıdır. Kendisi ve kocası Ebu Seleme, ilk Müslümanlardandı. Kocasıyla Habeşistan'a hicret etti. Müslümanların Medine'ye hicret ettiğini haber alınca, dönmek için Mekke'ye uğrar. Fakat orada ailesi tarafından alıkonur.
Ebu Selem gitmiş ve o tek başına kalmıştı. Duruma çok üzülüyordu. Her gün Safa tepesine çıkıyor, Kâbe'ye dönerek kendisini bırakmayan akrabalarına öyle beddualar ediyordu ki, duyanların dayanması imkânsızdı. Ümmü Seleme'nin küçük bebeğinin kolunu kıracak kadar vahşileşen akrabaları, bu yolla bir şey elde edemeyeceklerini anlayınca, çaresiz gitmesine izin verdiler. Ve o da Medine'ye tek başına gitti.
"Ebu Seleme değil dokuz tekbire, bin tekbire yine layıktır."
Eşi Ebu Seleme Abdullah, çok cesur ve fedakâr biriydi. Resulullah onu çok severdi. Uhut savaşında yaralandığında, şehit olmadan önce, Allah Resulü yanına gitti, ona teselli ve müjdelerde bulundu. Vefat ettiğinde namazını bizzat kıldırdı. Hatta namazında Efendimiz (sav) dokuz tekbir getirdi. Sahabe, Peygamberimizin yanıldığını zannetti ama gelen açıklama her Müslümancı imrendirecek noktadaydı: "Ebu Seleme değil dokuz tekbire, bin tekbire yine layıktır."
İşte bu Ebu Seleme'nin şehadetiyle, Ümmü seleme için çileli dönem yine başlamıştı. Dört çocuğuyla baş başa kalmış, gidecek bir yeri ve akrabası da yoktu. Zaten yaşlıydı ve hep ağlıyordu. Sürekli yaptığı dua şuydu: "Allah'ım, uğradığım bu felaketten dolayı bana sevap ihsan et. Ve aldığından daha hayırlısını bana nasip et."
Duası kabul oldu. Kocasının vefatından bir yıl kadar sonraydı ki, Allah Resulü ona evlenme teklif etti. O, önceleri, yaşlı ve çocuklu olduğunu öne sürdürdüyse de kabul etti.
Okuma yazma biliyor ve şiir de söylüyordu. Öğrendiklerini çevresindekilere ve sonraki nesle aktarıyordu. Hz. Aişe'den sonra en çok hadis rivayet eden olduğu da kayıtlarda geçmektedir.
Şu olay, O'nun zekâsını gösterir: Hudeybiye barış anlaşmasını içlerine sindiremeyen ashap, Peygamberimizin, 'kurban kesin ve tıraş olun' emrine ilgisiz kalmıştı. Ve bu durum da Efendimiz'i çok üzüyordu. Hadiseyi öğrenen Ümmü Seleme, o zaman şunu teklif etmiştir:
"Ya Resûlullah! Siz gidin kurbanınızı kesin, tıraşınızı olun. Bunu gören sahabiler, gerekeni yapacaklardır." Gerçekten de bunları yapan Peygamberimizi gören sahabe, birbirini ezercesine aynı işi yapmaya koyulmuştu. En son vefat eden hanımıdır. Allah ondan razı olsun.
Zeynep bin Huzeyme (ra)
Arabistan'da güçlü bir aileye mensuptu. Kocası Ubeyde bin Haris Bedir'de şehit olduğunda, otuz yaşlarındaydı. Pek de güzel değildi. Kendi ailesi müşrik olduğundan onlara dönmek istemiyordu. Peygamber Efendimiz, zor durumda olan bu şehid eşine, bir teselli olması açısından onu himayesine aldı ve evlendi.
'Ümmül Mesâkin" (Yoksulların Anası) diye tanınır ve sevilirdi. Allah Resulüyle evlenmeden önce de bu sıfatla anılır, fakirleri koruyup, gözetlerdi. Peygamberimizle evliliği, 3 ay (bir rivayette 3 yıl) sürmüştür. Hz. Peygamber (sav) hayattayken, Hz. Hatice'den sonra vefat eden ikinci ve son hanımıdır. Allah razı olsun.
En büyük hanım hukukçulardan biri
İslam'da yetişen en büyük hanım hukukçulardan birisidir. Tarih, belagat, şiir konusunda bilgiliydi. Peygamber Efendimiz (sav)'den bizlere 2210 hadis rivayet etmiştir. Sahabe hanımlar, dinle ilgili, özellikle de hanımlarla ilgili meseleleri gelip danışırlardı. Halifeler döneminde de fetva verme işini sürdürmüş, Müslümanların ihtilaf ettiği veya tereddüde düştüğü konularda da görüşüne başvurulurdu.
İftiraya maruz kaldı
Peygamberimizle birlikte savaşlara katılır, hastabakıcılık, hemşirelik görevi de yapardı. Hatta bir savaş dönüşü, acı bir hadise de yaşanmışı. Beni Mustalık gazvesi dönüşü düşürdüğü gerdanlığını ararken gecikmiş, ordu da yola koyulmuştu. Sonradan, bir sahabinin refakatinde Müslümanlara yetişmiş ama münafıklar da iftira kazanını kaynatmışlardı. Bu iftiraya maalesef bazı saf Müslümanlar da inanmış hem Peygamberimiz, hem Hz. Aişe hem de samimi Müslümanlar sıkıntı çekmişti. Rabbimizin indirdiği ayetlerle tezkiye edilmişti. Bu tezkiye, Hz. Aişe'nin tüm üzüntülerini gidermiş ve Allah katındaki değerini böylece ortaya koymuştu. [Nur 24/11-20. ayetlere ve İfk/İftira sorusuna bakınız.]
Allah Resulü (sav) ile dokuz yıl evli kalan Hz. Aişe'nin çocuğu olmadı. H. 57. yılda, 74 yaşında vefat etti. Namazını Ebu Hureyre (ra) kıldırdı. Allah O'ndan razı olsun.
Resulullah (sav)'ın halasının kızıydı. Evliliği bazı münakaşalara yol açan eşidir. Asıl adı Berre idi. Soyu ve güzelliği ile devamlı övünürdü.
Zeynep bin Cahş (ra)
Resulullah (sav)'ın halasının kızıydı. Evliliği bazı münakaşalara yol açan eşidir. Asıl adı Berre idi. Soyu ve güzelliği ile devamlı övünürdü. Zeynep'in ilk kocası Peygamberin azaldı kölesi Zeyd bin Harise'dir. Zeynep 35 yaşına kadar evlenmemişti. Asıl niyeti peygamberle evlenmekti. Ancak bu niyetini de hiç kimseye açmamıştı. Allah Resulünün yaptığı evliliklere rağmen, O, bu ümidini hep içinde sakladı. Tabi Peygamberimizin bu durumdan haberi yoktu.
Zeynep'in Zeyd'le evlenmesini Allah Resulü önerdi. Ve bu konuda baskı denebilecek bir tavır bile sergiledi. Hz. Peygamber, asil ve güzel bir hanımla bir kölenin evlenebileceğini düşünüyordu. Zeynep asil ise Zeyd de çok değerli ve kâmil biriydi. Zeyd'in köle olması evlenmelerine engel değildi.
Ve evlilik gerçekleşti. Ama huzur yoktu. Zeynep dindar, Allah'tan korkan biriydi fakat kendine layık görmediğinden, Zeyd'i hor görüyor, kalbini kırıyordu. Zeyd hoşnutsuzluğunu Resulullah'a iletti ise de, O; aralarını bulmaya çalıştı. Her iki tarafa da nasihat etti. Bir müddet sonra da Zeyd gelerek, Zeynep'i boşayacağını söyledi. Peygamber (sav); "Eşini tut, boşama. Allah'tan kork!" (Ahzap 33/37) dedi. Ancak Zeyd, bu uyarılara rağmen bu işin yürüyemeyeceğini anladığından eşini boşadı.
Ancak münafıklar bu durum vesilesiyle peygambere iftira cüretinde bulundular. Peygamberin Zeynep'le evlenmesi Allah'ın emriyle olmuştur. Aksine iddialarda bulunanlar, Allah'a iftira etmiş oluyorlardı. Bu konuyla ilgili ayetler şöyledir: Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."
"(Resulüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Allah'ın, kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber'e herhangi bir vebâl yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah'ın âdeti böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir." (Ahzap 33/36-38)
Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere Zeynep'le Peygamberimizin evlenmesindeki asıl sebep Rabbimizin bunu istemesidir. Bunun sırrı da bir cahiliye geleneğinin yıkılmasıdır. Peygamber için çok zor bir durum olsa da evlatlıkların öz evlat gibi olmayacağı, dolayısıyla onların boşanmış eşleriyle evlenilebileceği hükmü böylece gösterilmiş oldu.
Zeynep (ra), Peygamberimizden evlenme haberi gelince, şükür namazı kılmış, o an üzerinde ne kadar ziynet varsa hepsini haberi getirene vermişti.
Bu evlilik hicretin üçüncü yılında oldu. Zeynep validemiz, elinden iş gelir ve iyiliksever biriydi. Deri debbağlar, deri mamulü ürünler yapardı. Bu yolla kazandıklarını da hayır işlerine sarf ederdi. Hatta Hz. Peygamber, hanımlarından en cömert olanının kendisine en önce kavuşacağını söylemişti. Allah Resulü (sav)'nün irtihalinden sonra ilk vefat eden hanımı, O olmuştur. Vefatı H. 20'de 57 yaşında oldu. Namazını Halife Hz. Ömer kıldırdı.
Allah ondan razı olsun.
Hz. Cüveyriye (ra)
Beni Mustalık Yahudilerinin lideri Haris bin Ebi Dirar'ın kızıdır. Bu kabile, müşriklerin Müslümanlar aleyhine çalışmalar yaptığı dönemde Müslümanlara saldırmak için çalışma yürütüyordu. Allah Resulü, onlara beklemediği bir anda baskın düzenlemiş ve yüzlerce esir almıştı. Böylece büyük bir tehlike bastırılmış oldu. Esirler arasında kabile reisinin kızı Cüveyriye de vardı. O bir sahabinin payına düşmüş, kurtuluş akçesi kadar parası da olmadığı için Resulullah'a gelerek yardım istemişti. Hatta bu arada kendisinin Müslüman olduğunu da söylemişti.
Hz. Peygamber (sav) devreye girdi ve Cüveyriye serbest kaldı. Sonra Efendimiz (as), bazı hikmetleri düşünerek, ona evlenme teklifi yaptı. O da tereddütsüz kabul etti. Bu arada kızını kurtarmak için Medine'ye gelen babası, gelişmeleri öğrenince memnun kaldı, kızının evlenmesine izin verdi ve kendisi de Müslüman oldu.
Peygamberimizin Cüveyriye ile evlendiğini öğrenen sahabe, Beni Mustalık esirlerinin hepsini serbest bıraktılar. Hz. Aişe bu olay vesilesiyle şunları söylemişti: "Hiçbir kadın, Cüveyriye kadar kabilesine yararlı olmamıştır." Serbest bırakılan esirlerin sayısı yedi yüz'ü buluyordu.
Böylece Beni Mustalık tehlikesi bertaraf edildi ve kabilenin hepsi de Müslüman oldu.
Cüveyriye kıldığı namazlar, tuttuğu oruçlar ve takvasıyla şöhret buldu. H. 56'da, 65 yaşında vefat etti.
Ümmü Habibe (ra)
Asıl adı Remle olup, Ebu Süfyan'ın kızıdır. Kocası Ubeydullah bin Cahş ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. Maalesef kocası kendini içkiye verdi ve Hıristiyan oldu. Eşinin tüm baskılarına rağmen dininden dönmedi. O'nun ölümüyle de sıkıntısı daha da katlanmış oldu. Artık tamamen yalnızdı. Ama Ümmü Habibe tüm bunlara sabretti, imanından dönüş yapmadı. Hâlbuki Mekke'ye gelse, babasına sığınsa çok rahat ederdi, fakat bunu yapmadı.
Aradan yıllar geçti, Müslümanlar Medine'ye hicret etmişti. Ümmü Habibe'nin durumu Peygamberimize bildirildi. Allah Resulü buna hem çok üzüldü hem de çok takdir etti. Birisini vekil tayin ederek 400 dinar mehirle Habeşistan'a Necaşi'ye göndererek, kabul ederse, kendisine eş olarak alma istediğini, nikâhlarını da kıymasını istedi. Durum Ümmü Habibe'ye iletildiğinde teklifi kabul etti.
Hangi Müslüman Hanım bu teklifi kabul etmezdi ki? Sürgünde yıllardır sabır ve tahammül sınavı veren bu Müslüman Hanım kazanmıştı. Hem de müminlerin annesi sıfatıyla dönerek. H.6. yılda evlendiğinde Ümmü Habibe 37 yaşındaydı. Ebu Süfyan'ın, bu evlikten dolayı kalbi biraz yumuşadı. Hatta Mekke'nin Fethi'nden önce, Hudeybiye anlaşması ile ilgili sorunları gidermek amacıyla Peygamberimizle görüşmeye gelmişti ama bu girişiminden bir sonuç alamadı.
Resulullah'tan sonra, kardeşi Muaviye devrinde vefat etti. Allah Resulü (sav)'nden bazı rivayetlerde bulunmuştur. Allah ondan razı olsun.
Meymune bin Haris (ra)
Meymune (ra) Halid bin Velid'in teyzesi olup, daha önce iki evlilik geçirmişti. Ama artık o evlenmek istemiyordu. Adanmak istiyordu. Resulullah'a gelerek, kendini hizmet için vakfetmek istediğini söyledi. O'nun bu halisane, samimi ve Allah için olan bu isteğini Resulullah büyük bir ödülle taçlandırdı. O'nu evine hizmetçi olarak değil hanım olarak aldı.
Allah Resulü (sav) bu hanımıyla evliliği, Hudeybiye anlaşması sonrası geldiği umre ziyaretinde yapmıştır. Bu evlilikteki hedeflerden biri de Mekkelilerle akrabalık kurarak, onların gönlünü dine ısındırmak idi. H.51'de vefat etti. Namazını Abdullah bin Abbas kıldırdı. Allah ondan razı olsun.
Safiyye (ra)
Yahudi reislerinden Huyey'in kızıdır. Asıl adı Zeynep olduğu ancak, savaşlarda hükümdar ve komutanların payına düşen ganimete 'safiye' dendiğinden bu ismi aldığı belirtilmektedir. Hayber savaşında kocası ölmüş, kendisi de esirler arasındaydı. Resulullah O'nu alarak kendine nikâhladı. Bu Allah Resulünün mağluplarla anlaşma, uzlaşma ve onları kazanma siyasetinin bir sonucuydu. Aynı zamanda ehl-i kitapla yapılan bu savaşın yaralarını bu evlilikle sarmaya çalışmıştır.
Resulullah (sav) Safiyye'yi incitmemeye çalışır, düşüncelerine değer verirdi. Bir gün onu ağlarken buldu. Ne olduğunu sorduğunda şu cevabı aldı: "Aişe ve Hafsa kendilerinin daha iyi olduğunu benim ise bir Yahudi ve değersiz olduğumu söylediler."
Allah Resulü hafif tebessüm ederek buyurdular ki: "İyi ya sen de onlara deseydin ki; benden nasıl daha hayırlı oluyorsunuz? Benim kocam Peygamber Muhammed, amcam Musa, (as) atam da Harun (as)'dur."
Bunu duyan Safiye tebessüm ederek ağlamasını keser. Güzel yemek yapar ve tutumluluğuyla bilinirdi. H. 50'de vefat etti. Vasiyetinde malının üçte birini, Yahudilikten dönmeyen, yeğenine bırakmıştı. Bazı sahabiler bunun mümkün olamayacağını belirterek karşı çıktılar. Ancak, daha önceleri zaman zaman bazı tatsızlıklar yaşamış olan Hz. Aişe'nin devreye girmesiyle vasiyet kabul edildi. Allah ondan razı olsun.
Mariye ve Reyhane (ra)
Tarihçilerin bir kısmı bu iki ismi Peygamberimizin cariyeleri olarak değerlendiriyorlar.
Mariye Mısır yöneticisi Mukavkıs tarafından, Sirin adlı ikinci bir cariye ile gönderilmiştir. Peygamber Sirin'i şair Hassan bin Sabit'e verdi. Mariye'yi ise kendisi aldı. Mariye'den İbrahim dünyaya geldi. Ancak küçük yaşta vefat etti.
Reyhane'nin de cariye mi yoksa Resulullah'ın hanımı mı olduğu ihtilaflıdır. Bir savaşta esir alındığı ve Hz. Peygamberin de kendisiyle evlendiği, İslam'a davet ettiği ancak, önceleri kabul etmediyse de sonradan İslam'a girdiği belirtilir.
Diğer bir rivayette, Reyhane'ye evlenme teklifi yapıldığı ancak tesettüre riayette güçlük çekeceğini ileri sürerek cariye statüsünde kalmayı tercih ettiği belirtilir. En doğrusunu Allah bilir. Allah onlardan razı olsun.