KERBELA
OLAYI VE Hz.HÜSEYİN
Hz. Hüseyin Peygamberin torunu ve Hz. Ali ile Hz. Fatımanın ikinci çocuğu idi.
O zamana kadar Araplar arasında pek rastlanmayan bu adı ona Hz. Muhammed vermiş
idi. Bazı kaynaklarda Hüseyin doğduğu zaman Hz. Muhammedin kulağına; O cennet
çocuklarının efendisi (Seyyid)dir; diye seslendiği yazılıdır.
Peygamber Hz. Hasan ile Hz. Hüseyini çok
severdi. Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır; Allahım ben onları
seviyorum, sen de onları sevenleri sev. dediği bir çok kaynakta yazılıdır.
İmam Hüseyinin çocukluğu Peygamberin derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak
bu durum kısa sürdü. Daha 5 yaşındayken dedesini yani Hz. Muhammedi ve kısa bir
süre sonra da annesi Hz. Fatımayı kaybetti. Bu durumun onu oldukça etkilediği
muhakkaktır.
Hz. Alinin şahadeti sonrasında abisi Hz. Hasana itaat etmeyi yeğledi. Çünkü
babası ölürken ona abisine uymasını vasiyet etmişti. Ancak abisinin Muaviyenin
hileleriyle zehirletilerek şehit edilmesinden sonra yaşanan gelişmeler onun o
zaman kadarki durumunu değiştirdi. Yezide biat etmemekteki kararlılığı onun bu
yolda sonuna kadar gideceğini gösteriyordu.
Muaviye ölmeden önce çeşitli hile ve tehditlerle halkı oğlu Yezide biat
ettirmiş; Hz. Hüseyin ve bazıları gelenleri biat etmemişlerdi. Yezid ilk iş
olarak babasının yarım bıraktığı bu işi tamamlamak üzere, Velide yolladığı
mektupta her ne suretle olursa olsun Hz. Hüseyin, İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömerin
biatlerinin sağlanmasını, eğer bu mümkün olmazsa, boyunlarının vurulup,
başlarının kendisine gönderilmesini istiyordu. İktidar hırsının iştahlarını
kabarttığı Emevilerin yapamayacakları iş yoktu. Babası Muaviyenin izinden
giden Yezid, gerekirse Peygamberin sevgili torununun dahi başını kesmeye, Ehli
Beyte zulüm etmeye kararlıydı.
Doğal olarak Hz. Hüseyin, Yezide biat etmedi ve Velidin çabaları sonuç
vermedi. 4 Mayıs 680 gecesi kardeşi Muhammed Hanefinin de tavsiyesiyle bütün
aile fertleriyle birlikte Mekkeye gitti. Ayrıca bu sırada Hz. Hüseyinin
Mekkeye gittiğini öğrenen Kufeliler de Hz. Hüseyine elçiler göndererek Kufeye
davet ederek kendisini halife olarak tanımaya hazır olduklarını bildirdiler.
Bunun üzerine Hz. Hüseyin de amcaoğlu Müslim b. Akıyli oradaki durumu yerinde
görmek ve uygun bir zemin sağlamak üzere Kufeye gönderdi. Önceleri Müslim
Kufedeki çalışmalarında başarılı oldu ve Hz. Hüseyin de bunun üzerine Mekkeden
Kufeye doğru yola çıktı.
Bu arada Müslimin faaliyetleri Yezid tarafından haber alınınca, Kufe Valiliğine
zalim Ubeydullah getirildi ve Müslim yakalanarak idam edildi. Ubeydullahın
Kufe valiliğine atanması şüphesiz anlamlıydı. Çünkü o Muaviyenin Irak Valisi
Ziyad b. Ebihin oğluydu. Zalimlikte babasından aşağı değildi. Ubeydullahın
Kufe Valiliğine atanmasıyla Hz. Hüseyini davet eden onbinler korku ve tehditle
sindirildi.
Hz. Hüseyin, Mekkeden Kufeye doğru yola çıktığında amcaoğlu Müslim Yezidin
adamlarınca öldürülmüştü. Hz. Hüseyin kafilesiyle ilerlerken yolda, ünlü Arap
Şair Ferezdak ile karşılaşıldı. Hz. Hüseyin ondan Kufedeki durumu sorunca,
Ferezdak, Halkın kalbi seninle, kılıçları ise Beni Emeviler iledir; kaza ise
gökten iner ve Allah dilediğini işler. dedi. Hz. Hüseyin de Doğru söyledin,
Allahın dediği olur. dedi ve yola devam edildi. Hz. Hüseyin Müslimin Yezidin
adamlarınca acımasızca öldürüldüğünü yolda öğrendiğinde oldukça üzüldü.
Kufelilerin kalleşliği ve dönekliği ortada olduğu, Müslime oynanan oyun her
şeyi gösterdiği halde, hatta kendisi için baş koyduklarını söyleyenler dağılıp
kaçtığı halde o, Mekkeden yola çıkan ailesi ve fedakar dostlarıyla, yola devam
etmekten çekinmedi. Hatta ordunun geldiğini haber alınca yanındakilere zaman
varken kendisinden gece ayrılabileceklerini ifade ettiyse de, yanında bulunanlar
hayatlarını kurtarmak için onu terk etmek alçaklığını yapmayacaklarını ifade
ettiler.
Hz. Hüseyin ya başarıya ulaşacak, insanları eşitlik, kardeşlik ve adalet
ülküleri içinde yaşatacak, Yezidin saltanatına son verecek ya da bu yolda boyun
eğmeden şehid olacaktı. İşte Hz. Hüseyin, bu asil duyguların esiri olarak adım
adım Kerbelaya, her neye mal olursa olsun gidecekti.
Burada ele alacağımız bu olay, sadece islam tarihinin değil insanlık tarihinin
de en kara ve acıklı sayfalarını oluşturur. Peygamberin cennetin efendileri
olduklarını söylediği iki sevgili torunundan Hz. Hüseyinin acımasızca şehid
edildiği bu olayı Emevi yandaşı zavallıların açıklarken nasıl kılıktan kılığa
büründüklerini ibret ve hayretle görüyoruz.
Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbelaya geldiklerinde hem susuz bırakılmış,
hem de binlerce kişilik ordu tarafından sarılmış durumdaydılar. İnsanlık
değerlerinden yoksun Kufe Valisi zalim Ubeydullah, Hz. Hüseyinin geri dönmek,
Yezidle görüşmek veya İslam sınırlarından herhangi birine gitmek isteklerinden
hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezidin emrini yerine getirmek yani
Hz. Hüseyini şehid etmekti. Çünkü biliyordu ki, Hz. Hüseyin yaşadığı sürece
efendisi Yezide rahat yoktu.
Şimdi sözde Müslümanlardan oluşan koskoca bir ordu, kendi dinini kuran Hz.
Muhammedin her yönden üstün yaratılış ve niteliğine sahip torununa ve onun
ailesine saldırıyor, öldürmeye çabalıyordu. Karşılarındaki bir avuç insan ise
günlerdir susuzdu. Hararetten insanların dudakları çatlamış, dilleri kurumuş,
bağırları yanmıştı. Fakat karşılarındaki paralı askerlerde insaf yoktu, acıma
bilmiyorlardı, kana susamışlardı, şan ve şöhretin esiriydiler. Meğer insanoğlu,
servet, şöhret ve makam için sırasında ne kadar küçülüp, alçalabiliyordu.
Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını
yaptı ve Yezidin ordusuna yaklaşarak onlara hitab etmek istedi. Ancak bu çok
veciz konuşma gözleri dönmüş azgınlardan oluşan bu orduyu pek etkilemedi. Hz.
Hüseyinin bu sözlerinin edebi bakımdan da ayrı bir değeri vardır. Allaha hamd
ve sena, Hz. Muhammede, meleklere ve nebilere sonra şöyle diyordu:
Hz. Hüseyin atını sürerek iki ordu arasında bir yerde durdu ve Yezidin ordusuna
hitaben: Ey Kufe halkı benim kim olduğumu ve sonra da vicdanınızın sesini
dinleyiniz. Ben Peygamberin torunu değil miyim? Benim katlim size helal olur mu?
Peygamberin hadisini ne çabuk unuttunuz. O, bizler için Siz ehlibeytin
seyitlerisiniz diye buyurmuştu. Bunu bilmiyor musunuz? Ben o büyük Peygamberin
kızının oğlu, vasisi ve amcazadesi olan zatın oğlu değil miyim? Şayet bu hadisi
unuttu iseniz, içinizde bunu size hatırlatacak kimseler vardır. Benden ne
istiyorsunuz? Medinede Resulullahın ravzai mübarekesinin yanında kendi halimde
yaşarken beni orada bırakmadınız. Mekkede itikafa çekilmeme müsaade etmediniz.
Davet nameler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya kadar
çağırdınız. Ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Şimdi beni
öldürmek istiyorsunuz. Bu akıbete müstehak olabilmek için ben sizlere ne yaptım?
İçinizden birisini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malını mı gasbettim? Eğer beni
istemiyorsanız bırakınız gideyim. Bu ne gaddarlık ve bu ne hilekarlıktır!
Hz. Hüseyinin bu hitabı sonrasındaki gelişmeleri Fuzuli şöyle nakleder: Cemaat
bir ağızdan yaptıklarını inkara kalkıştılar. Hazreti İmam, mektupları onların
önüne koyup böylece inkara mecal bırakmadıktan sonra mektupları ateşte yaktırdı.
O zaman Ömer b. Sad gelip:
- Ey Hüseyin! Dedi, bu hikayelerden bir sonuç çıkmaz. Ya Yezide biat edersin
yahut da ölümü göze alırsın.! Bu sözleri söyledikten sonra eline bir ok alıp:
- Ey Kufe halkı, şahit olun ve Ubeydullah b. Ziyad huzurunda da şahitlik edin
ki, Hz. Hüseyinle savaşa tutuşan ilk defa ben oldum.
Bunları söyleyerek o oku Hz. Hüseyine doğru fırlattı. Hz. Hüseyin sakalını
eline alarak:
- Ey kavim Allahın gazabı yahudilere Aziz Allahın oğludur!- dedikleri zaman son
şiddetini bulmuştu. Ve yine Tanrının kahrı, Hıristiyan kavmine Mesih, Allahın
oğludur; dedikleri zaman, indi. Allahın Gazabı bugün de size Al-i Resule (Ehli
Beyte) kastettiğiniz için erişmektedir. Bedeninizdeki her kıl, demirine su
verilmiş bir hançer olsa Allah sabırlıları sever, emrinden dışarı çıkmam. Ve
her biriniz ayrı ayrı bana kastetmek için kin tutan askerlerden olsanız, Allah
sabırlıları sever! buyruğunu bırakmam. Rivayet ederler ki, Yezidin askerleri
İbni Sağdın
gayretini gördüğünde ona uyup Hz. Hüseyini öyle bir ok yağmuruna tuttular ki
atılan oklardan güneş görünmez oldu. Hz. Hüseyin bu hücum karşısında
süvarilerine dönüp yanındakilere şunları söyledi:
- Ey ve fakir arkadaşlar ve benim için canlarını ortaya koyan insanlar! Kavgaya
kendinizi hazırlayın ki, kanların döküleceği zamandır.
Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta Hz. Hüseyinin 23 süvari ve 40
piyadeden oluşan askerleri öğle üzeri olduğunda iyice azalmış durumdaydı. Hz.
Hüseyin de bu az sayıda susuz ve bitkin insanla yaya olarak savaşıyordu. Sonunda
Şimrin emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin şehid edildi. Peygamberin
torunu Hz. Hüseyinin vücudunda otuz üç ok, otuz dört kılıç ve kargı yarası
vardı(10 Muharrem 61-10 Ekim 680).
Düştü Hüseyin atından Sahray Kerbelaya. Cibril var haber ver Sultanı Enbiyaya.
Sonra çadırlar ve kadınlar yağma edildi, hasta ve yatakta olan İmam Zeynel
Abidin Ali de öldürülmek istendi. Bu kanlı savaşın bitiminde İmam Zeynel Abidin
yatak ve yorganlara sarılarak saklanmıştı. Hz. Hüseyinin şehid edilmesi
sonrasında çadıra koşan Şimr Hüseyinin bir oğlu daha olacak o nerede? diye
aramaya başladı. Çadırın her tarafını arayıp çocuğu buldu. Fakat bu esnada
çadırda bulunan kadınlar Şimre hücum ederek Zeynel Abidini bu caninin elinden
kurtardılar.
Bu çirkin şavaşın en küçük kurbanı ise daha altı aylık bir bebek olan Hz.
Hüseyinin oğlu Ali Asgardı. Hz. Hüseyinin yanındakilerden şehid olanlar
yetmiş iki kişi idi. Yezid ordusunun komutanı, bu şehitlerin başlarını Vali
Ubeydullaha gönderdi. Hz. Hüseyinin kızları, kız kardeşleri ve çocuklar da
Kufeye Ubeydullahın huzuruna getirildiler. Ubeydullahın
Peygamberin soyuna karşı davranışı çok çirkin ve kaba idi; kendilerine
hakaretler ve tehditler savurdu, hatta İmam Zeynel Abidini öldürmek dahi
istedi. Ubeydullah bundan sonra İmam Zeynel Abidinin ellerini bağlatıp,
Kerbelada öldürülenlerin kesilmiş başlarını, çoluk çocuğu
Şama Halife Yezidin yanına yolladı. Şama vardıklarında onları götüren Züheyr,
Halife Yezidin yanına girip başarıyı(!) müjdelemiş ve Kerbela savaşının
ayrıntılarını anlatmıştı.
Hz. Hüseyinin ailesini getiren kafile Yezidin sarayına getirilmişti. Kısa süre
sonra ehlibeyt kadınlarını Yezidin huzuruna çıkardılar. Kadınlar İmam
Hüseyinin kesik başını Yezidin önünde görünce feryad ve figan etmeye
başladılar. Kadınlarla birlikte zincirli bir şekilde İmam Zeynel Abidin de
Yezidin huzuruna getirilmişti. Manzaranın dehşetinden Yezidin yanında
bulunanlar bile dehşete kapılmışlar ve bunu açıkça belirtmişlerdi. Yezid Hz.
Hüseyini ortadan kaldırdıktan sonra artık rahatlamış sayılırdı. Şimdi Ehli
beyte yalandan da olsa saygılı davranabilirdi. Derhal Zeynel Abidinin
zincirlerini çözdürdü.
Yezidin kadınlarıda Ehli beyt kadınlarını teselli etmeye çalışıyorlardı. Artık
Yezid yaptığı kötülükleri ve cinayetleri unutturabilmek için Ehli Beyte iyi
davranıyor, sarayda onlarla konuşuyor, her isteklerinin yerine getirileceğini
belirtiyordu. Daha sonra Numan bin Bekir komutasındaki bir muhafız kıtası
eşliğinde onları Medineye kadar götürdü. Yezid, Zeynel Abidini uğurlarken şu
yalanı bile uydurabiliyordu: Allah, İbni Mercameye lanet eylesin. Vallahi ben
olsaydım babanın her isteğini yerine getirirdim. Lakin kaderi İlahi böyle yazmış
ne yapalım!
Ne Allahtan korkuları vardı, ne de Peygamberden çekinmeleri vardı, ne de utanma
biliyorlardı. Şu da muhakkak ki, yeryüzünde Yezid gibi ahlak yönünden düşük
insana az rastlanabilir. Onun bu işleri yapan eli Ubeydullah ise kötülük ve
ahlaksızlıkta, zalimlikte efendisi ile yarış halindeydi. Şunu da bilmek lazımdır
ki, Kerbelada hak yolunda kendisinin yüz katı bir orduya karşı duran Hz.
Hüseyinin bu kahramanlığına da rastlamak imkânsızdır. Sonuç olarak Kerbela
Olayı yüzyıllara damgasını vurmuş hüzünlü bir destandır.
İmam Hüseyinin ve yanındakilerin Kerbelada böyle feci şekilde katledilmeleri
ve Peygamber sülalesinin akla gelmedik şekilde ihanete cüretleri halkı o kadar
etkiledi ki, adeta Emevi saltanatı kökünden sarsıldı. Olay İran ve Hicaz'a
duyulunca halkta Emevilere karşı büyük bir kin ve ayaklanma istekleri başladı.
Bu durum karşısında da Yezidin paralı kulları büsbütün kudurdu. Zulüm yolunda
hiç çekinmez oldular.20 Yezidin, Hz. Hüseyine, Hz. Ali soyuna ve yandaşlarına
yaptıkları, Mekke ve Medineye saldırması İslam tarihinin en kara sayfalarını
oluşturur. Emevi zalimleri Hakkı tanımamışlar, azgınlaşmışlar ve Peygamberin
Ehli Beytine olmadık şeyler yapmışlardır. Bütün bunlar sonrasında Emevi
saltanatı kökünden sarsıldı ve yıkıldı. İslam alemi yüzyıllardır Peygamber
torunlarına yapılan bu zulmü unutmadı. Nihayet bir gün Muhtar isimli bir
kahraman arkadaşları ile birlikte ayaklandı. Kufe şehrindeki Ömer bin Sad ile
Kerbela Olayına katılanlardan 210 kişi kılıçtan geçirildi. Bu karışıklıklar
sırasında kaçmaya çalışan Hz. Hüseyinin katili Şimr de yakalandı ve katledildi.
İslam tarihinde Muharrem ayı içerisinde gerçekleşen bu facia her yıl
canlandırılır. Ehli Beyt için ağıtlar, mersiyeler söylenir, matem tutulur. Hz.
Alinin türbesi Neceftedir. İmam Hüseyin, Ali Ekber, Ali Asgar ile birlikte
Kerbelada şehid düşen 72 kişinin mezarı vardır.Hz. Alinin türbesinin bulunduğu
yere Meşhed-i Ali denir. Meşhed bir şehidin şehid olduğu yer demektir.
KERBELA
Kerbela İmam Hüseyinin şehadetinden bu yana İslam Dünyasında özellikle Anadolu
Alevileri için büyük bir kudsiyete sahip olmuştur. İran ve Türk Edebiyatlarında
Maktel-i Hüseyin adı altında bir edebi türe de yol açan bu facia yüzyıllardır
hafızalardan silinmemiştir. Kerbela Şehri, Bağdattan 80 km. Ve Fıratın
25 km. Batısında bulunmaktadır. Hem Şah İsmail hem Kanuni, Necefle birlikte
Kerbelayı ziyaret etmişler ve İmam Hüseyinin türbesine karşı çok saygı ve
bağlılık göstermişlerdi.